Kapkara bir sabaha uyandı(k)...
Gözlerde ayrılığın hazırlığı, kaçma telaşları... Sesinde ılık bir ıslık herkesin duyabileceği cinsten. Uyandığında sabahın tam da körü (5:00 sıraları) ben hiç uyumamış gözlerimin gönlünü almaya çalışıyordum ki, beni çağıran sesini duydum. Yüreğimde kabaran dalgalar, hayatımdaki en güzel şarkıyı dinler gibi koştum sesinin peşine. Ağzında sımsıkı çektiği memesi, bacaklarına kadar sıvanmış ısırmaktan bıkılmayacak pijaması, hafif kısık ve dünyanın en güzel gözleriyle yatağın orta yerinde. 1 saat kalmıştı bensiz yolculuğuna ve sanki haberli bir gidiş olacaktı bu seferki! Farkındalığın zirvesindeydi ilk defa, hüzün kokuyordu üstü başı... Küçücük elleriyle yanındaki yastığa çağırdı beni, yat yanıma dedi. Yattım... Akıl almaz bir kalkmama isteği... Kalktım...
Arabaya doğru giderken inmedi kucağımdan, hava karanlıktı. Delirten cinsten sarılmalar, öpüşmeler. Gülümseten bir sevimlilikle binildi arabaya. Hava hala karanlık... Parmak araları çiçek koktu yol boyunca, masal diyarındaki dağ zirvesinden taze toplanmıştı hepsi de. Elele gittik yol boyunca, küçük parmaklarıyla küçük küçük dokundu tırnaklarımın acıyan köklerine.
Yol bitti... Az kaldı onu götürecek uçağın kalkış saatine, biletini aldık ve ömrümün en çabuk ilerleyen kuyruğunda bulduk kendimizi kenetli... O bırakmak istemedi beni, ben nefesimi tutmuştum. Sıra onlara geldiğinde ağır kokulu bir acı oturdu sol mememin üzerine. Kalmak mı yoksa onunla gidememek miydi bu kadar keskin kokan? sorgulamadım, vaktim olmadı... Giriş kapısından son defa dönüp baktı küçücük omuzunun üstünden, tarif edemeyeceğim güzellikle.
O kadar derin bir nefes aldım ki, oradaki havanın hepsi hala ciğerlerimde. Ona kokan ellerime baktım istemeden... Ağladım... Sustum ve bir daha ağladım...
Çocuk yine gitti ve kadın yine kaldı dedim içimden...
Yalnızlaştım...
Hiç tanımadığım bir adama/kadına sarılmak istedi onu kucakladıktan sonra boş kalan kollarım... Çok hızlı ama kilolarca ağır adımlar attım, gidişine katlanamayacak yüreğimi sakinleştireyim için..
Yürüdüm, yürüdüm... Sabah yeni yeni uyanırken ve oğlum "ATTA" giderken, derdime derman bir kahve söyledim kendime en kallavisinden... içmeden kokladım bir müddet, ağladım...
Çok ağladım o giderken...
Çocuk GİTTİ, kadın KALDI... (tık)
Olsundu... Çocuk mutluydu...
Kadın hep bununla avundu....
Gözlerde ayrılığın hazırlığı, kaçma telaşları... Sesinde ılık bir ıslık herkesin duyabileceği cinsten. Uyandığında sabahın tam da körü (5:00 sıraları) ben hiç uyumamış gözlerimin gönlünü almaya çalışıyordum ki, beni çağıran sesini duydum. Yüreğimde kabaran dalgalar, hayatımdaki en güzel şarkıyı dinler gibi koştum sesinin peşine. Ağzında sımsıkı çektiği memesi, bacaklarına kadar sıvanmış ısırmaktan bıkılmayacak pijaması, hafif kısık ve dünyanın en güzel gözleriyle yatağın orta yerinde. 1 saat kalmıştı bensiz yolculuğuna ve sanki haberli bir gidiş olacaktı bu seferki! Farkındalığın zirvesindeydi ilk defa, hüzün kokuyordu üstü başı... Küçücük elleriyle yanındaki yastığa çağırdı beni, yat yanıma dedi. Yattım... Akıl almaz bir kalkmama isteği... Kalktım...
Arabaya doğru giderken inmedi kucağımdan, hava karanlıktı. Delirten cinsten sarılmalar, öpüşmeler. Gülümseten bir sevimlilikle binildi arabaya. Hava hala karanlık... Parmak araları çiçek koktu yol boyunca, masal diyarındaki dağ zirvesinden taze toplanmıştı hepsi de. Elele gittik yol boyunca, küçük parmaklarıyla küçük küçük dokundu tırnaklarımın acıyan köklerine.
Yol bitti... Az kaldı onu götürecek uçağın kalkış saatine, biletini aldık ve ömrümün en çabuk ilerleyen kuyruğunda bulduk kendimizi kenetli... O bırakmak istemedi beni, ben nefesimi tutmuştum. Sıra onlara geldiğinde ağır kokulu bir acı oturdu sol mememin üzerine. Kalmak mı yoksa onunla gidememek miydi bu kadar keskin kokan? sorgulamadım, vaktim olmadı... Giriş kapısından son defa dönüp baktı küçücük omuzunun üstünden, tarif edemeyeceğim güzellikle.
O kadar derin bir nefes aldım ki, oradaki havanın hepsi hala ciğerlerimde. Ona kokan ellerime baktım istemeden... Ağladım... Sustum ve bir daha ağladım...
Çocuk yine gitti ve kadın yine kaldı dedim içimden...
Yalnızlaştım...
Hiç tanımadığım bir adama/kadına sarılmak istedi onu kucakladıktan sonra boş kalan kollarım... Çok hızlı ama kilolarca ağır adımlar attım, gidişine katlanamayacak yüreğimi sakinleştireyim için..
Yürüdüm, yürüdüm... Sabah yeni yeni uyanırken ve oğlum "ATTA" giderken, derdime derman bir kahve söyledim kendime en kallavisinden... içmeden kokladım bir müddet, ağladım...
Çok ağladım o giderken...
Çocuk GİTTİ, kadın KALDI... (tık)
Olsundu... Çocuk mutluydu...
Kadın hep bununla avundu....
15 yorum:
Offf kızım ya düğmük oturdu tam boğazımın üstüne, nasıl güzel yazmışsın yaaa.Keşke yanında ben olsaydım bana sarılsaydın....
Canım Elifim... O dediğin düğmük sabahtan beri bende, çözemedim gitti.. sen hep yanımdasın bu arada :)
ağlarım ama ben! niye gitti? nereye gitti? Ne oluyor????
her yazdığın ok ok kalbime saplandı.. Böyle mi anlatılır ya :((
Tibet'in annesi; anneannesiyle Konya seyahetine gitti canım :( ağlama nolur.. siz sağlam durun da bana moral verin ;) sevgimle
Canım Bozbekim; başka türlü anlatamadım :( ne yaşadıysam o...
Ohhhh!
Allah kavuştursun canım ama korktum vallahi. Ne senaryolar yazdım burda bilsen, daha çok ağlardın!!! :P
:)) teşekkür ederim canım... kısa süreli bir ayrılık.. ama neticede ayrılık :(
Ahh dedim, gözlerime biriken yaşları silerken..ne zordur, bilirim :(
İzninle, böylesi bir yaz dönemi kızımdan ayrılmak zorunda kaldığımda yazdığım satırları eklemek istiyorum..kabardı içim :(
"bir garip his"
En sevdiğin / seveceğin…
Şimdi gitme diye bağırırken, elini birakmazken,
(Arabaya bindiğinde arkandan bacağına sarılıp,
Susmamacasına ağlayıp, çırpınırken)
Yine sevdiği / sevildiği,
Çekip alırken
Arabanın arka penceresinden,
Gittikçe küçülen bir görüntü olurken çırpınışları..
Hissedilen
Ne derin bir acı,
Ne yakan bir keder..
O anda evet tam o anda
Tüm yeryüzü tadlarının yok olması gibi boşluk
Az önce yediğin bir dilim ekmek,
Yolda içilen bir bardak açık çay…
Rüzgarda sallanan ince ağaç dalları
Yeşil ama yemyeşil uzanan tarlalar
Feribottan gözüken,
Geniş mavilik.
Yine insan yüzüne bürünmüş şaşkın dolunay,
Yada
Yaklaşırken gözüken “evine geldin” i hatırlatan
Yanan ışıklar karada…
Bir yerlerden dönen / koşturan insanlar
Bağdat Caddesi’ne akan insanlar
Ön koltukta gülen bir çocuk…
Hiçbiri…her biri..
Anlamsız…
Sadece,
Bir gülüş, bakış, bir dokunuş, minik bir öpücük yanakta
Hatırlanan…ısıtan..
Ağlamaksa,
Sanki çare olacakmış gibi
Gözyaşları ile
Ama sessizce
Çoğunluk içe akıtılan.
Allah kavuştursun.
Geçen sene benim haylazlarım da ilk defa bensiz anneannelerine gitmişlerdi. Bir iki gün evdeki boşluk oturmuştu içime. Ama merak etme, pıt diye geliyorlar, hiç gitmemiş gibi :)
Hayatın ortasında; ne güzel de kabarmış için.. Ne güzel anlatmışsın sen de, paylaşımın için çok teşekkürler :)
Handan; çok teşekkürler,pıt diye gelsin istiyorum, hiç gitmemiş gibi... :))
Canım,
Şimdi tarifi olmayacak bir şekilde özlüyorsun ya birde dönüşünü düşün nasıl büyük bir mutluluk olacak senin için tarifi olmayacak gene...Bir de bu yanından bak ve içini ferah tut...
Yabancılara sarılacağına geleyim bana sarıl :)))
Öpüyorum seni koca yürekli kadın...
Hadi çık gel o zaman, gel de sarılayım kocaman... :) gözüm yolda Başakçım...
gitmesine bakma sen
o hep yanında değil mi
hep içinde
tam yüreğinde...
yürek daralır bazen, kalp sıkışır.. Ama sevilenler hep içinde kalır, oğlum gibi, sen gibi ve sevilen diğerleri gibi Mayacım :)
Yorum Gönder