Ayrı kaldık ne zamandır! Yazamadım kusuruma bakma...
Senelik iznimin bir haftasında bol bol düşünme ve anlama imkanım oldu kendimi... İzin haftasına bu kadar hüzünlü bir kayıpla başlamış olmak beni ne kadar üzdüyse, iznim boyunca duyduklarım ve gördüklerim de bir o kadar kederlendirdi. Ne yaşanırsa yaşansın, ne söylenirse söylensin bitti gitii işte! Giden gittiğiyle kaldı, arkada kalanlar yaşamı solukladı.. Biri toprağın altında suskunca yattı, birileri toprağın altındakine çattı, birileri toprağı avuçladı, ağladı...
Yaşam bu kadar basit işte... Ölürsün ve biter...
Konyaya gittik annem ben güzeller güzeli Ballımla... Teyzem Konyada evli ve haliyle sık sık görüşme fırsatımız olmuyor. Madem 1 haftalık bir lüksüm var, sevdiklerimle birararada olayım düşüncesi beni yollara saldı. Gittik... Ne güzel ettik... Ne iyi geldi hepimize.
Teyzemle, annemle ve en önemlisi oğlumla geçirdiğim her saniyenin tadını çıkarma fırsatı yakaladım, daha ne ister ki gönül? Oğlum değişik bir havayı koklamanın ne güzel bişey olduğunu küçücük yaşında öğrendi, annem kardeşini öptü, hasret giderdi. Sevgilim beni özledi, ben de onu, evimi.. Bir taşla ancak bu kadar kuş devirebilirdim, ne mutlu...
Bir haftanın ardından annem "biz biraz daha kalalım" deyince ellerim bomboş döndüm İstanbula :/
en çok da o dönme anının otobüs terminalinde ve otobüste geçen kısmını anlatmak isterim aslında... Allahım o ne acıydı öyle!!!
Cuma sabahı erkenden kalkıp oğlum uyanmadan yola çıkmak niyetindeydim ama bir şekilde erkenden uyanmış, yatakta otururken buldum Ballı Lokmamı... Yanına oturup nefesini kokladım uzun süre, öptüm, sarıldım. Sonra izin istedim kendisinden:
- annecim müdür beni çağırdı, işe gitmem gerekiyor; gidebilir miyim?
- müdür nerde? o buraya gelsin, sen gitme....
- ama biz çok uzaktayız annecim, o buraya gelemez. Hani biz uçağa binip teyzene geldik ya, benim aynı şekilde geri dönmem gerekiyor işe gidebilmek için.
- gitme!!!
- ama çalışmazsam para kazanamam ve çok üzülürüm sana oyuncak alamazsam.
- git ama çabuk gel!!!
- ben geri dönmeyeceğim bebeğim, sen anneannenle uçağa binip yanıma geleceksiniz birkaç gün sonra...
- tamam o zaman...
Bu sohbetin ağırlığı bile yetmişti aslında yolculuk hüznünün beni devirmesi için...
Bavulumu çeke çeke gittiğim otobüs terminalinde yolcularını uğurlamaya gelen insanlarla göz göze geldim çokça. Hepsi üzüldü, acıdı halime dudaklarından okudum, çünkü zapdedilmez bir şekilde ağlıyordum. Birilerini aramak, yaramı pansumanlamak, biraz olsun susmak için telefona sarıldım ama nafile... Belli ki bu ayrılık acısı. ömrümü kısaltacak..!
Saati gelen otobüste yerimi aldım sessizce... Yan koltuk bomboş, kimseler oturmuyor yanıma nedense. Neden ağladığımı açıklamak fırsatı bulabileceğim kimse yok yanımda. Acımı katladım kendi kendime yolun en başında...
Kitap okudum, ağladım...
Müzik dinledim, ağladım...
Yollara baktım, ağladım...
Aileleriyle yolculuk yapan bebeklere/çocuklara baktım, ağladım...
Durduk, ağladım...
Gittik, ağladım...
İşin tuhafı ağlamak değil, susamamaktı...
Sonra bir peçetenin üzerine şunları yazdım:
11.02.2010/Cuma Sabah Saat:11.00
Uzun bir ney sesi hüznüyle geçmekteyim kenarları kar kaplı bilinmeyen köy yollarından.
Sensizliği düşünerek içimi zehirleyen yüreğimin saçlarını yıkıyorum gözyaşlarımla...
Hiçbir ağlamak bu kadar güzel kokmamıştır eminim buralarda, bunca yalnızlığın ortasında.
Ağzının kenarındaki çizgiyi öpmenin beni nasıl sakinleştirdiğini farkediyorum ansızın, ensenin güzelliğini ne kadar çok sevdiğimi, cümlelerinden daha uzun kirpiklerini, her kelimene uygun şekle giren mimiklerini.......
Bugün sağ cebimde taşıyorum seni!
Bir sürü hikaye birbirine karışmış aynı otobüsün tozlu raflarında. Kimi ağır dram kaplı, kimi ilahi komedya... Kimi benim gibi canını nefesine bırakmış ardında, kimi kavuşma heyecanıyla çırpınan yüreğinin elini tutmakta...
Ben gözlerimin gören yerlerini sende bıraktığım saatten bu yana ağlamaktayım çocuk! Çok özleyeceğini bile bile gider mi insan diye soranlara dudak ısırarak cevap veriyorum...
Seni çok özlüyorum çocuk...!
Dönmeni hasretle bekliyorum....
Bak gördün mü gene ağlıyorum ....!!!!
Sevgiyle.....
Senelik iznimin bir haftasında bol bol düşünme ve anlama imkanım oldu kendimi... İzin haftasına bu kadar hüzünlü bir kayıpla başlamış olmak beni ne kadar üzdüyse, iznim boyunca duyduklarım ve gördüklerim de bir o kadar kederlendirdi. Ne yaşanırsa yaşansın, ne söylenirse söylensin bitti gitii işte! Giden gittiğiyle kaldı, arkada kalanlar yaşamı solukladı.. Biri toprağın altında suskunca yattı, birileri toprağın altındakine çattı, birileri toprağı avuçladı, ağladı...
Yaşam bu kadar basit işte... Ölürsün ve biter...
Konyaya gittik annem ben güzeller güzeli Ballımla... Teyzem Konyada evli ve haliyle sık sık görüşme fırsatımız olmuyor. Madem 1 haftalık bir lüksüm var, sevdiklerimle birararada olayım düşüncesi beni yollara saldı. Gittik... Ne güzel ettik... Ne iyi geldi hepimize.
Teyzemle, annemle ve en önemlisi oğlumla geçirdiğim her saniyenin tadını çıkarma fırsatı yakaladım, daha ne ister ki gönül? Oğlum değişik bir havayı koklamanın ne güzel bişey olduğunu küçücük yaşında öğrendi, annem kardeşini öptü, hasret giderdi. Sevgilim beni özledi, ben de onu, evimi.. Bir taşla ancak bu kadar kuş devirebilirdim, ne mutlu...
Bir haftanın ardından annem "biz biraz daha kalalım" deyince ellerim bomboş döndüm İstanbula :/
en çok da o dönme anının otobüs terminalinde ve otobüste geçen kısmını anlatmak isterim aslında... Allahım o ne acıydı öyle!!!
Cuma sabahı erkenden kalkıp oğlum uyanmadan yola çıkmak niyetindeydim ama bir şekilde erkenden uyanmış, yatakta otururken buldum Ballı Lokmamı... Yanına oturup nefesini kokladım uzun süre, öptüm, sarıldım. Sonra izin istedim kendisinden:
- annecim müdür beni çağırdı, işe gitmem gerekiyor; gidebilir miyim?
- müdür nerde? o buraya gelsin, sen gitme....
- ama biz çok uzaktayız annecim, o buraya gelemez. Hani biz uçağa binip teyzene geldik ya, benim aynı şekilde geri dönmem gerekiyor işe gidebilmek için.
- gitme!!!
- ama çalışmazsam para kazanamam ve çok üzülürüm sana oyuncak alamazsam.
- git ama çabuk gel!!!
- ben geri dönmeyeceğim bebeğim, sen anneannenle uçağa binip yanıma geleceksiniz birkaç gün sonra...
- tamam o zaman...
Bu sohbetin ağırlığı bile yetmişti aslında yolculuk hüznünün beni devirmesi için...
Bavulumu çeke çeke gittiğim otobüs terminalinde yolcularını uğurlamaya gelen insanlarla göz göze geldim çokça. Hepsi üzüldü, acıdı halime dudaklarından okudum, çünkü zapdedilmez bir şekilde ağlıyordum. Birilerini aramak, yaramı pansumanlamak, biraz olsun susmak için telefona sarıldım ama nafile... Belli ki bu ayrılık acısı. ömrümü kısaltacak..!
Saati gelen otobüste yerimi aldım sessizce... Yan koltuk bomboş, kimseler oturmuyor yanıma nedense. Neden ağladığımı açıklamak fırsatı bulabileceğim kimse yok yanımda. Acımı katladım kendi kendime yolun en başında...
Kitap okudum, ağladım...
Müzik dinledim, ağladım...
Yollara baktım, ağladım...
Aileleriyle yolculuk yapan bebeklere/çocuklara baktım, ağladım...
Durduk, ağladım...
Gittik, ağladım...
İşin tuhafı ağlamak değil, susamamaktı...
Sonra bir peçetenin üzerine şunları yazdım:
11.02.2010/Cuma Sabah Saat:11.00
Uzun bir ney sesi hüznüyle geçmekteyim kenarları kar kaplı bilinmeyen köy yollarından.
Sensizliği düşünerek içimi zehirleyen yüreğimin saçlarını yıkıyorum gözyaşlarımla...
Hiçbir ağlamak bu kadar güzel kokmamıştır eminim buralarda, bunca yalnızlığın ortasında.
Ağzının kenarındaki çizgiyi öpmenin beni nasıl sakinleştirdiğini farkediyorum ansızın, ensenin güzelliğini ne kadar çok sevdiğimi, cümlelerinden daha uzun kirpiklerini, her kelimene uygun şekle giren mimiklerini.......
Bugün sağ cebimde taşıyorum seni!
Bir sürü hikaye birbirine karışmış aynı otobüsün tozlu raflarında. Kimi ağır dram kaplı, kimi ilahi komedya... Kimi benim gibi canını nefesine bırakmış ardında, kimi kavuşma heyecanıyla çırpınan yüreğinin elini tutmakta...
Ben gözlerimin gören yerlerini sende bıraktığım saatten bu yana ağlamaktayım çocuk! Çok özleyeceğini bile bile gider mi insan diye soranlara dudak ısırarak cevap veriyorum...
Seni çok özlüyorum çocuk...!
Dönmeni hasretle bekliyorum....
Bak gördün mü gene ağlıyorum ....!!!!
Sevgiyle.....
4 yorum:
off Burcu ya ballıyı bırakışlarını yazıyosun ya aklıma çocukluğum geliyo anneannesi bile olsa bırakma şu çocuğu ya :((
Ah canım bilirim nasıl zor gelir bırakmak.Anne olmayan anlamaz,yavru hasretini.
Tez vakitte kavuşun inşallah...
Bu arada canım ya sol taraftaki görünür kişi takibini sağ tarafa kaydırsana ,yazıların okumakta zorlanılıyor
PiLLim :/ başka çarem yok ki... ben ister miyim böyle olmasını?
Elifçim; aynen dediğin gibi: anne olmayanın anlaması zor biraz. Allah hiç kimseyi ayırmasın yavrusundan...
Bu arada haklısın hemen değiştiriyorum yerini :))
Yorum Gönder