Bilmem kaç yaşındasın, düşün.. Ömrünün en karmaşık, anlaşılması en olanaksız zamanını yaşadığın dönemler... İnsanlar var etrafında; konuşan, yaşayan, koklayan, yere basmadan dolaşan, özenmekten içinin eridiğini hissettiğin insanlar...
Aşık olmaktan bahsediyor sürekli birileri, içini gıdıklayan bu cümlenin yaşandığında üzerinde bırakacağı etkileri hayallenip, kendi kendine gülümserken yakalıyorsun kendini. Bekliyorsun, kimselere söylemeden...
Bir adam gelecek sanıyorsun bir kapıdan, elinde sana ait belgelerle. Bütün inanmışlığını ve belki de tüm hayatını ayaklarını yıkayacak suyun içine katacak, gözleri herkesten başka bakan bir kıahraman... Bir hayat kurtarıcısı...
Dizlerini tireten uçurum manzarasında seninle piknik yapacak kadar yiğit, bir gülümsemenle oluşacak gamze kıvrımına sevinç gözyaşı dökebilecek kadar narin, ayaklarının herkesten fazla üşüdüğünü senden önce düşünen ve belki de sırt çantasında sadece sana giydirebilmek için taşıdığı yedek çoraplarıyla seni şaşırtacak bir Don Juan...
Kapılar kapalı, oda zifiri bir yalnızlık içinde boğulurken ümüğüne, bir an gelmeyeceğini bildiğin halde sesli yalanlar söylediğin dinlenmelerinde, aslında bilirsin orada bir yerde gelmesi gereken.
Kafa yormak için, merak etmek ve belki de kafandaki dolaplara yerleşmiş örümcekleri temizlemek için giriştiğin bir etkinlik sonrasında belki; gözlerinde mum ışığı, üzerinde eski bir paltoyla, cebinde sararmış ama yeni fotoğraflarını sana taşımış, yorgun ama umutlu, sevinçli ama tedirgin... ama ille de sana yönelmiş bir adam....
Dünya durdu işte, dönemez bundan böyle...
İzlesene onu, kimseye benzemiyor işte, tam da düşündüğün gibi...
Kimse bakamaz onun baktığı yere o renk gözlerle, öyle uzanamaz kimse acıktığında taş gibi olmuş bir simide, asla hiç kimse güldüğünde oluşamaz gözlerinin kenarında öylesine asil çizgiler...
AŞK bu... Ötesi var mı? Oldun işte... AŞK oldun artık, dönüşün yok...
Kısa süreceğini deliler gibi bildiğin ama tüketmek için içten içe yandığın, görmesen duramadığın, dursan yüreğini tutamadığın bir akıl hastalığıyla yaşamaya mahkum geçiverir günler kolayca.
Hem de ne kolay...!
Zaman geçer, ateş söner... Avucunun içinde bir serçeyi bile doyurmaya yetmeyecek bir kaç inançla kalakaldın mı şimdi AŞK efendi???
Bir kez daha yaşamak uğruna belki de bir ömre arkanı dönebileceğin o duyguyu, bir zamanlar yaşamanın verdiği şükürle gömelk cebine koyar devam edersin bitirmen gereken koşuya.
Koş bakalım koşabildiğin kadar... Dilin dizlerine değimiş, yaşın geçmiş ve iliklerine kadar aç, nereye gittiği belli olmayan yollara vur kendini...
Başka AŞKlaşmalar kandırmacasıyla avut, çaresizlikten gözleri şişmiş yüreğini...
Evlat aşkı bambaşka çünkü; çıkarsız, koşulsuz ve ömür boyu seninle büyüyecek...
Ya diğeri...
Gerçek AŞK...
Son kullanma tarihini takvimden silebilen var mı aranızda??? Kokmadan bulaşmadan, üzerine dökmeden devam edebilen insanlar, size soruyorum:
-Yalan söylüyor olabilir misiniz?
Ben doğru söylemiyor olabilir miyim gerçekten...?
Aşık olmaktan bahsediyor sürekli birileri, içini gıdıklayan bu cümlenin yaşandığında üzerinde bırakacağı etkileri hayallenip, kendi kendine gülümserken yakalıyorsun kendini. Bekliyorsun, kimselere söylemeden...
Bir adam gelecek sanıyorsun bir kapıdan, elinde sana ait belgelerle. Bütün inanmışlığını ve belki de tüm hayatını ayaklarını yıkayacak suyun içine katacak, gözleri herkesten başka bakan bir kıahraman... Bir hayat kurtarıcısı...
Dizlerini tireten uçurum manzarasında seninle piknik yapacak kadar yiğit, bir gülümsemenle oluşacak gamze kıvrımına sevinç gözyaşı dökebilecek kadar narin, ayaklarının herkesten fazla üşüdüğünü senden önce düşünen ve belki de sırt çantasında sadece sana giydirebilmek için taşıdığı yedek çoraplarıyla seni şaşırtacak bir Don Juan...
Kapılar kapalı, oda zifiri bir yalnızlık içinde boğulurken ümüğüne, bir an gelmeyeceğini bildiğin halde sesli yalanlar söylediğin dinlenmelerinde, aslında bilirsin orada bir yerde gelmesi gereken.
Kafa yormak için, merak etmek ve belki de kafandaki dolaplara yerleşmiş örümcekleri temizlemek için giriştiğin bir etkinlik sonrasında belki; gözlerinde mum ışığı, üzerinde eski bir paltoyla, cebinde sararmış ama yeni fotoğraflarını sana taşımış, yorgun ama umutlu, sevinçli ama tedirgin... ama ille de sana yönelmiş bir adam....
Dünya durdu işte, dönemez bundan böyle...
İzlesene onu, kimseye benzemiyor işte, tam da düşündüğün gibi...
Kimse bakamaz onun baktığı yere o renk gözlerle, öyle uzanamaz kimse acıktığında taş gibi olmuş bir simide, asla hiç kimse güldüğünde oluşamaz gözlerinin kenarında öylesine asil çizgiler...
AŞK bu... Ötesi var mı? Oldun işte... AŞK oldun artık, dönüşün yok...
Kısa süreceğini deliler gibi bildiğin ama tüketmek için içten içe yandığın, görmesen duramadığın, dursan yüreğini tutamadığın bir akıl hastalığıyla yaşamaya mahkum geçiverir günler kolayca.
Hem de ne kolay...!
Zaman geçer, ateş söner... Avucunun içinde bir serçeyi bile doyurmaya yetmeyecek bir kaç inançla kalakaldın mı şimdi AŞK efendi???
Bir kez daha yaşamak uğruna belki de bir ömre arkanı dönebileceğin o duyguyu, bir zamanlar yaşamanın verdiği şükürle gömelk cebine koyar devam edersin bitirmen gereken koşuya.
Koş bakalım koşabildiğin kadar... Dilin dizlerine değimiş, yaşın geçmiş ve iliklerine kadar aç, nereye gittiği belli olmayan yollara vur kendini...
Başka AŞKlaşmalar kandırmacasıyla avut, çaresizlikten gözleri şişmiş yüreğini...
Evlat aşkı bambaşka çünkü; çıkarsız, koşulsuz ve ömür boyu seninle büyüyecek...
Ya diğeri...
Gerçek AŞK...
Son kullanma tarihini takvimden silebilen var mı aranızda??? Kokmadan bulaşmadan, üzerine dökmeden devam edebilen insanlar, size soruyorum:
-Yalan söylüyor olabilir misiniz?
Ben doğru söylemiyor olabilir miyim gerçekten...?
4 yorum:
beni biliyorsun. hem de en iyi sen biliyoprsun bendekini. içime sığmayıp da dışıma taşanı...her ne olursa olsun hep benimle kalıp, hep benimle olanı...peki ya bu bendeki ne sence?
ah canımın içi peki ya ben neresindeyim bu yalan ama bir o kadar da gerçeğin içinde?
Aşk her daim kalbini titretir... titreyen bir kalpte sana yaşadığını hatırlatır... aşkları tüketen biziz, hayatın koşuşturmacası içinde... gün gelir çocuklarımız yaşarlar gerçek ve bitmeyen aşkı... yalansız, dolansız, korkmadan... inşallah...
Mayamm;gerçek olan sensin aslında...
Sibelcim; öyle mi dersin???
Bedardem'im,
Sen nasıl bu kadar tatlı bir tesadüfken hayatımda inandığım herşeyi tepe taslak edersin şimdi?
Yazamayacağım cümlelerim var!
Sormaya korktuğum sorularım...
Anlattığın kadarıyla hikayenden yol alıp rüzgarında savrulduğum bir eski aşkım,yeni sevdam...
Ah be kadın hayat niye böyle ?
Yorum Gönder