22 Mayıs 2012 Salı

ve bir gün gök gürlemişti küçük bir kızın hayallerine...


Çok uzun yoldan geldiklerini düşünüyorlardı. Ayakları küçük olduğu için, sevdalarından yorgun görünüyorlardı tertemiz yüreklerine sığdıramadıkları sevdaları kocaman geldiği için. Yaşlarına takılmıyorlardı akıllarınca her şeye kafa tutar halleri bundandı. Çok sevmişlerdi ve onlara göre çok sevince insanlar birlikte uyuyup güzel gecelerde birlikte uyanmalıydılar aydınlık sabahlara. Kâbus görürlerse hain bir gecede uyanıp elinden tutmalıydılar birbirlerinin. Bu yüzden biran önce evlenmeliydiler. Çünkü o dönemde bu ancak böyle yaşanabilirdi. Ama küçüktü kız çocuğu bu yüzden aslan yürekli babası korkuyordu onun bu ısrarından. Zaman zaman hırçınlaşması bundandı. Arabuluculuktan yorulmuştu katı duruşlu olmaya çalışan annesi. Düşündü günlerce baba ama ısrarlıydı aydınlık yüzlü sevdalı kızı ille de evlenecekti. Razı gelir gibi yaptı içindeki çalkantıları uyutarak. Muhteşem an gelmişti şimdilerde bazen kölelik tanımının simgesi olarak tanımlanan halka onun en sevdiği yanıydı. Alyansı parladıkça onun yüreği serçe misali pır pır.


Daha yüzüğünün pırıltısı kaybolmadan önce baba bozdu oyunu. Birden saklandı haber vermeden ve saklandığı yerden bir daha hiç çıkmayacağı çok sonra anlaşılacaktı. Alyansın üzerine kocaman bir acının gölgesi düşüvermişti. Daha sonra gelecek fırtınaların habercisi olduğundan kimse haberdar değildi. Ama gölgeler kocaman güneşlerden arta kalanlardır ya. Güneşine sığındı küçük kız. Babasının yokluğunun üşüttüğü yerlerini ısıtmak için. Sevdi bu sıcaklığı öyle çok sevdi ki başını gömdü o sıcaklığın içine. Dışarıda olan biteni kaçırdığını umursamadı bile.
Acıyla mutluluğun karmakarışık olduğu bir düğünü oldu. Çok güzel bir gelin olmuştu.”Güzel gelin olanların bahtı güzel olmaz “ kehanetlerini akıllara getirecek kadar. Baba ocağından ayrılırken sadece pazen pijamaları vardı yanında. Gösterişli çeyizi yoktu eksikliklerinin yanında bunun adı bile anılmazdı. Küçücük haliyle kocaman sevdasına tutunup uçuverdi kendi hikâyelerini bıraktı ardından şaşkın ve çaresiz bakan kardeşlerine. Gelin arabasının kornası suskundu o giderken diğer gelinlerde olduğu gibi değildi.
Acılar unutulmalıydı. Bu en iyi kendinden bir can yaratarak olur diye hesaplamamıştı. Karnındaki canın sıcaklığını duyana değin. Artık anne olmaya hazırlanıyordu en acemi halleriyle. Hayatında kötü gidenlere fırtınalara aldırmayacak kadar coşkuluydu o her zaman. Dünya güzeli bir kızı oldu ve oda küçük bir anne. Kafasındaki loğusa kurdelesi içinin sıcaklığına dairdi.
Kurak bir mevsimin kaygısını taşıyordu insanlar yağmur dualarına çıkıyorlardı peş peşe. Dualar kabul oldu sandı insanlar. Gök yarıldı yağmurlar kesilmek bilmiyordu. Bulutlar kara bir olaya gebe olduğunu diyememişlerdi. Pusuda bekleyen hain yıldırım dünya yakışıklısı sanılan kocanın, aydınlık yüzlü babanın üzerini hedef almıştı bir kere. Ne yapılsa boştu. Düştü yıldırım küçük kadının hiç bitmeyeceğini sandığı düşlerinin üstüne. Kadının çığlığı göğe karıştı. Bebek anlamıştı gök yarıldı büyü bozuldu artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı diye.
Ama hayat devam etti olanca sarsıntısında başka güzellikler getirsin diye. Bebek büyüdü, ağladı, güldü, sevdi, ihanetleri ve sadakatleri öğrendi. Anne oldu bilerek ve isteyerek. Yağmurlardan arta kalandı ya kendisi; bu yüzden oğlu fırtına değil RÜZGAR olsun istedi. Her estiğinde hanımeli ve fesleğen kokusu getirsin diye kendi yüreğine. Masal bitmedi henüz… Yani öyküleriyle devam edecek ve bu yüzden ne elma düşsün gökyüzünden ne de yıldırım bundan sonra...!

Size yağmurların bereketinde, gök kuşağı büyüsünde, acılarımdan ayırdığım en güzel yanlarım gibi ve hep sevgiyle.

Hep sımsıcacık...

Fatma Bayko (22.05.1978 Anısına)
------------------------------------------------------------------------------------


NOT: Kaleminden hayat damlayan ve bu hayatı daima sevdikleriyle paylaşan biricik teyzem... Çok yaşa!


LinkWithin

Related Posts with Thumbnails