31 Ocak 2011 Pazartesi

Büyümüş!

Ne zaman bu kadar oldu bu çocuk biri bana anlatabilir mi lütfen? Altını temizlediğim, emzirdiğim ve hatta ağlamasın diye uğruna delirdiğim bebek gitmiş, yerine kocaman kocaman cümleler kuran, durmadan soru soran (hatta bilmediğimde laf sokan), espri yapan, herşeye kendi yorumunu katan, tuvaletini kendi kendine yapan, sinirlenen, azarlayan, kendi odasında kendi yatapında uyuyuyan, sadece canının istediğinin tadına bakan, telefon açan(hatta mesaj yazan), bilgisyarada oyunlar oynayan, özleyen, kimi zaman seven, kimi zaman sevmeyen, kıskanan... bir çocuk gelmiş...
Bişey sorabilir miyim?

bütün bunlar olurken, ben tam olarak neredeydim?

hiçbirşey hatırlamıyorum desem.....!

hatırladığım tek şey ballı mı ballı bir oğlum olduğu... gerisi bomboş... ama hep bebeklik hali aklımda..
baksana şuna :))))

gel de büyüdüğüne inan şimdi!!!!

24 Ocak 2011 Pazartesi

Ayıp Ayıp...


Haftaya iyi başlamak isterdim elbette her normal insan gibi ama ne mümkün! Yazmam gerekn dünya kadar yazı, bitirmem gereken dergi ve yetiştirmem gereken dünya kadar iş var....

Olsun dedim kendi kendime, başarırsın sen, kesseler acımaz; bir de baktım aniden grip oluvermişim :/
onu atlatmak için sık sık ellerimi yıkayayım dedim; bir de baktım tuvaletler girilmeyecek kepazelikte,
işte tam da o zaman aldım elime kalemi ve WC'deki pis hatunlara yazmaya karar verdim. Hem de altına imzamı atarak. Gittim ofisin bütün bayan WC lerine de yapıştırdım.
Anlayana!!!
Anlamayanı bana yolllayın zaten...
İşte o muhteşem yazı:

Sevgili Hatunlar;

Burası babanızın evi değil…

Burada çalışanlar da uşağınız değil…

Evinizde nasıl davranıyorsanız davranın; burada kimse sizin pisliğinizi görmek veya temizlemek zorunda değil.

Bu yazıyı yazdığım için utanmıyorum, bu yazıyı yazmak zorunda kaldığım için utanıyorum!!!

Lütfen öncelikle İNSAN olduğumuzu unutmayın ve insan gibi bırakın kullandığınız yerleri…

Pedlerinizi, kağıdına (hiç olmazsa tuvalet kağıdına) sarıverin mesela, elinize yapışmaz,

tuvaletinizi yaptıktan sonra sifonu ( kafanızı kaldırın hemen yukarıda ipi sarkan kova şeklindeki mekanizma) çekiverin bir zahmet, bu işlemi temizleninceye kadar tekrar edebilirsiniz, kimse bu yüzden size kızmaz, darılmaz,

işiniz bittikten sonra bir arkanıza bakıverin, benden sonra biri girer de rahatsız olur mu diye,

bir de soğuk olmasına rağmen ellerinizi yıkayın lütfen, su bedava, sabun bedava…

Çok rica ediyorum arkadaşlar,

Bu konuda titizlik göstermeniz, hem burada çalışanlar için hem de tuvaleti kullananlar için çok önemli…

Göstereceğiniz çaba ve hassasiyet için şimdiden teşekkürler!

BEDARDEM



NOT: konuyla ilgili gelişmeleri paylaşacağım. Bakalım neler olacak!






20 Ocak 2011 Perşembe

Esas Kızın Çatlak Arkadaşı...


İzlediği filmin baş rol oyuncusunun en yakın arkadaşı olmak isteyen hatunlardanım ben. Yani aklımda esas kız olmak yerine, onu ağladığında dinleyen, sürekli iyiliğiyle sevilen, güldüren, eğlendiren ve mümkün mertebe çatlak olan en iyi arkadaş profili bana hep daha sıcacık gelmiştir. Çünkü zaten sadece filmlerde olacak bir hayatın en olmayacakl kahramanları da onlardır. Hiçbir zaman öylesine bir dostun varlığını göremeyeceksindir etrafında. Sen öyle bir arkadaş olmak istesen, fazla film gibi olduğundan kimse inanmayacak, seni anlamayacaktır. Dolayısıyla bütün uğraşların FIS olacak ve günübirlik (kimse alınmasın)arkadaşlıklarla devam edeceksindir.
Olsun, ben hayal ederim arkadaş! olmayacağını bile bile dilerim bu türden dostlukları...
Şimdi bu konu da nerden çıktı diyorsun muhtemelen.
Bu konu daha yeni çıkmadı, benim içimde hep bir yaraydı. Kendimi yalnızlaştırdığım ve mümkünse bundan kurtulmaya çalıştığım zamanlarda en çok elimin altında gerçek bir dost ararım da ondan!
Kimseyi suçlamıyorum, herkesin bir hayatı var... Ama yazık ki herkes yaşadığı hayatı biraz esnetme lüksüne sahip olmasına karşın bunu görmezden geldikçe, hayat da mucizesini göstermemekte diretiyor.
Sabahtan akşama kadar yaptıklarımızı şööööyle bir gözden geçirelim istersen!
* erkenden söylene söylene kalkıp, iğrenç trafiğin içinde işe yetişmeye çalışıyoruz, (çalışanlar için söylüyorum tabi)
* masamıza kendimizi atar atmaz ufak tefek bişeyler atıştırıp çayı da hüplettikten sonra canımızdan bir parça olan bilgisayarlarımızın başına geçiyor saat 17-18'e kadar sanal dünyanın vazgeçilmezlerinden oluyoruz,
* iş saati bitti mi? hiiiiiii evde yemek yok!!! çabuk alışverişe....
* markete gidiyoruz, eksikleri (cebimizdeki paraya çaktırmadan bakarak) ya da bir kısmını alıp suratsız kasiyere para vermek için kasada bekliyoruz... (dikkatini çekerim, hem surat çekiyoruz hem de üste para veriyoruz)
* eve geliyoruz (kaç saat sürüyorsa artık) tam yemeği yapacağız, Ballı bademimiz arabalarıyla oynamamız konusunda diretiyor. ee, çocuk haklı kaç saattir ona vakit ayırmıyoruz; hadi bakalım koştur araba oynamaya.
* bir fırsatını bulup yemek yapmaya başlıyoruz, hiiiiiiii o da ne listede en önemli şeyi unuttuk! mecburen menüyü değiştireceğiz ama zaman da yok!
* offff evin erkeği de geldi işte... koştur bakalım mutfağın içinde!
* sofrayı topluyoruz,
* bulaşıkları makineye yerleştiriyoruz,
* ee meyve yemeden olmaz,
* saat geldi çocuğu uyutmak lazım,
* kocayla sohbet etmek lazım,
* eee çok geç oldu uyumak ve uykuyu almak lazım......................... vs

Şimdi gel bu listenin bir yerlerine o bahsettiğimiz dostlu sohbetli paylaşımı sıkıştır bakalım! nereye sıkıştırabiliyorsun? yok... Çünkü yer bırakmadık kendimize, kendimize aitlerimize, özelimize...
Ben artık kararlıyım, bu filmlerdeki esas kadınların (oğlanların) yanındaki tiplerden biri olacağım ya da öyle birini hayatımın en vazgeçilmezi yapacağım.
O olmadan olmuyor çünkü, hayat dolu dolu yaşanmıyor, zevk vermiyor...
Ömrümün kalan zamanını artık hayal etmekle, filmlere özenmekle geçirmek yerine harekete geçiyorum millet!

Hadi hayırlı uğurlu olsun...
Bu arada çatlak arkadaş isteyen var mıdır gerçekten? :)




19 Ocak 2011 Çarşamba

Bin DOZ öfke...

Bu parçayı bugün 1234 defa falan dinlemiş olabilirim...
Melis Danişmend, şimdiye kadar bilmediğim bir isimdi ama bu parçadan sonra tek geçiyorum kendisini...

haa neden mi çok sevdim? çok sağlam bir bahanem var!!!!
hadi birlikte bir kez daha dinleyelim.... ee hadi...




ALkışlı(yorum)


* beni horultusuyla bütün gece yalnız bırakmayan kocamın bana durmadan yanlışlıkla çarpıp duran kocaman ayaklarının varlığını, eliyle sürekli ve sımsıkı tuttuğu pijamamın ucunu,

* şimdilik boş da olsa bikaç güne kadar dağınıklık konusunda ödül alacağını bildiğim Ballımın odasından sızan huzurlu ışığı,

* içine girdiğimde beni heryerimden sarmalayan ve "bak yanındayım işte, huzurla uyu, güvendesin" dediğini hayal ettiğim yorganımı,

* kafamda dönüp dolaşan, büyük bir başarıyla kuyruklarını birbirine asla değdirmeyen ve fısıltıyla konuşmalarıyla adamı hasta eden sevimli tilkilerimi,


* başucumda duran ve ne zaman elimi uzatsam dolu olan su şişemi, * sabaha mutlaka güzel uyanacağıma olan inancımı,

* her gece ettiğim duaların yüreğimde oluşturduğu o kocaman huzuru,


* sabah işe geldiğimde beni merak eden dostların endişeli seslerinin yerini cıvıltıya bırakmasını,

* para kazandığım işimi yaparken mutlu olan yanlarımı,

* beni bir dakika bile usanmadan arayan ve o an ne yapıyorsa birbir sıralayan Ballımın o incecik sesini,

* her akşam aynı saatte beni güzel evime götüren o otobüs şoförünü.............


veeeee bugün en çok da kendimi ayakta alkışlayasım var.. Nedense???!.....

14 Ocak 2011 Cuma

MİMİM hazır...

Canım PETROM beni mimlemiş... ne iyi etmiş :)) ne zamandır kimse benimle mimleyecek kadar ilgilenmiyordu demek ki içimde yaraymış...
O ister de ben cevaplamaz mıyım?
hem de en samimisinden :)


En sevdiğin kelime?
sevgi dolu her kelime :) ama özellikle "tatlım" kelimesi beni çok gülümsetir...

En nefret ettiğin kelime?
"sus" :)))

Ne sizi heyecanlandırır?
şu sıralar Zuhal Olacay'ımdan koparacağım bir röportaj randevusu kalbimi yerinden oynatır :))

Heyecanınızı ne öldürür?
densiz birkaç kişi :)

En sevdiğiniz ses ?
BaLLımın sesi, orman sesi :)

Nefret ettiğiniz ses ?
kemençe ve tulum sesi.. (daha bir sürü var ama sıralamayayım şimdi uzun uzun) :)

Hangi mesleği yapmak istemezsiniz?
labaratuvar teknisyenliği :)))

Hangi doğal yeteneğe sahip olmak istersiniz?
zamanı durdurabilmeyi isterdim doğrusu :)

Kendiniz olmasaydınız kim olmak isterdiniz ?
iyi bir edebiyatçı (isim vermeyeyim, anla işte)

Nerede yaşamak isterdiniz?
küçük bir sahil kasabasında ya da Büyükada 'da :)

En önemli kusurunuz nedir?
çok fedakar olduğumu düşünüyorum ama bir o kadar da şiddete meyilliyim :)
kavga etmem an meselesi, pişman olmam da.... :D

Size en fazla keyif veren kötü huyunuz nedir?
keyfime fazla düşkünüm, fazla harcama yapıyorum.

Kahramanınız kim?
yok sanırım :/

En çok kullandığın kötü kelime ?
ruh hastası :)

Şu an ki ruh haliniz ?
umutlu....

Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?
ve herşey iyi olacak....

Mutluluk rüyanız nedir?
sayısal Loto

Sizce mutsuzluğun tanımı ?
sevdiklerini kaybetmek (Allah korusun)

Nasıl ölmek isterdiniz?
birden bire, habersizce...

Öldüğünüz zaman cennete giderseniz Allah’ın size ne söylemesini istersiniz?
bak seni kim bekliyor!
----------------------------------------------------

ben de bu kalbimden temiz MİMİ beni seven bütün dostlarıma göndermiş olayım, zira onlar da beni hep seviyorlar ama mimleriyle belli etmiyorlar.. Böylece intikam almış olurum :) galiba deliyim..

Sevgiyle


11 Ocak 2011 Salı

Yılbaşında Yazamadıklarım...

Yılınbaşı geçeli bir hafta olacak neredeyse ama ben hala gecenin ayrıntılarını yazamadım (ee, BaLLı hastalandı da ondan) Çok yoğun bir gününün sonunda koştur koştur çıktım işten o akşam, bir de ne görsem? trafik kilit ötesi bir tıkanıklıkta ve bizim hala alınacaklar listemizin eksikleri markette bizi bekliyor. Hemen yolun üzerindeki marketten seçtiğimiz birkaç ürünle baLLımızı anneanneden almaya gittik. Maaile evimize vardığımızda benim saçlarımın hepsi havadaydı sanırım :) telaştan öyle saçmaladım ki mutfakta bir müddet oturup sakinleşmeyi bekledim...

Sırasıyla menümü hazırladım, hem de çabucacık :) ama baktım misafirlerim trafikte cebelleşiyor hala. Saldım tabi kendimi az biraz daha... Önce canım arkadaşım geldi ailesiyle :) Dünya sevimlisi Pambuk Prensim, canım arkadaşım ve avcı goncası varlığıyla sevindirdiler küçük evimizi. Sonra da dünya tatlısı kuzenim ve eşi geldiler. İlk davetim olması hasebiyle hem heyecanlı hem de mutlu bir panik içinde girdim yeni yıla.. Çok sevdiklerimle... Şükür Allahıma... Saat 23.30 suları BaLLım uykuya yenik düştü fakat o zamana kadar hiç üzmediler bizi , cici cici oynadılar, birbirlerine sıkıca sarıldılar (anneri gibi), ağacın altından hediyelerini bulup açtılar (hiç kıskanamadılar çünkü hemen hemen aynı hediyeleri seçtik) :) bu kadar güzel 2 erkeği fotoğraflandıramamak gafletimi de bir zahmet o geceki paniğime ver! Velhasıl; yedik, içtik, eğlendik....


Hep böyle sürsün dedim kendi kendime, kimsecikler duymadan. Herkes adına dua ettim, mutluluktan yana. Sevmek, beraber olmak, paylaşmak ne de güzel birşeydi ve paylaşacağımız daha ne çok şey vardı.
Biraz gecikmiş de olsa (affına sığınarak) gelen gelmeyen, görebildiğim, göremediğim, konuştuğum, fırsat bulamadığım ne kadar şnsan varsa hayatımda her birine teşekkür ederim. Çünkü benim hayatımı oluşturan en önemli taşlardan biridir yaşadığım dostluklar... hepinize sevgiyle dolu koca bir yıl diliyorum...

İyi ki'msiniz, her biriniz....

İŞte o meşhuuuur yılınbaşı fotoğrafları.. iyi seyirler Türkiye :)))

Bu fotoya fazla yorum yapmak istemiyorum nedense :))

Keşke masamın ilk hazırlandığındaki halini de çekmeyi başarsaymışız, ama esgeçmişiz :/

BaLLı uyuyunca oda tabii ki pambuk prensime kaldı, o da tadını çıkardı :))

Avcı, termosuna pek sevindi :) tabii ki onun sevincine ben de ...

güzel arkadaşımın, güzel meleği korusun evimizi :)))

bu oscar benden oğluma ve kocama... ne güzel jest ama!!! :)))


bana yaşattıkları için, kocamı ve oğlumu "yılın en iyi ailesi" seçtim :))) iyi de ettim...

sevgiyle....

6 Ocak 2011 Perşembe

Oğlumun içindeki, çıksın dışarı....


Bu işte bir yanlışlık var, bilemedim ben...
nasıl davranacağımızı şaşırmış bir halde, adeta korku filmi izliyor tedirginliğiyle bakıyoruz BaLLı Bademime.
O şeker mi şeker, şirin mi şirin, zehir akıllı çocuğun gözlerinden bakan canavar ne ara kaçtı içine hiç anlayamadık :/
ne ben anlatayım, ne de sen sor! hani hoca demiş ya;
"hastalandığına yanmam, huyunun değiştiğine yanarım" diye, aynı o hesap...

anlattıkça daha beteri olacak korkusundan susuyorum bugünlük.
Daha başka bir günde ve mümkünse daha sakin yazılarda buluşmayı dileyeyim. Bu konuda fikir beyan etmek isteyen varsa buyursun, ben aldım ağzımın payını...

Ah yeni yıl ah, yaptın bana yapacağını...
halbuki geçen sene ne kadar da uslu bir kızdım ben!!!!

4 Ocak 2011 Salı

YılınbaŞı, Olmadı bu Yaptığın..!


Dünyalar güzeli, çakmak gözlü oğlum;
hangi mikrop benden izinsiz sıçradıysa sana, hangi esen yel üşüttüyse seni, kıyamadığım yerlerini hangi grip acıttıysa elimden çekeceği var bilesin!!!

Sararmış renginle, aç göbeğini sevdiğim...
ALLahım beterinden korusun diyorum demesine ya, aklım hep sende...
Uyku için kıvranan gözlerine nasıl yapsam da uykumu akıtsam, bir türlü açılmayan iştahını kabartmak için hangi yemekleri yapsam, sen öylece otursan da bütün hastalıkları senin yerine atlatsam... Nasıl yapsam???

Yeni senede yaşadığımız en kötü hastalık bu olsun canımın gülen yüzü...
en kısa zamanda "anneeee seni çok sevilolum" demeni bekleyen anneciğini üzme daha fazla!

Hadi kalk!
legolardan ev yapalım :(

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails