Ne ben anlatayım ne de siz sorun haftasonu nasıl geçti diye..... Anlatırken yeniden yaşayacağımı düşünmekten anlatamayabilirim çünkü. Yine de bi deneyelim...
Cuma günü aşı yapılmış Ballı bademi getirdi annem akşamüstü saatlerinde, hafif hasta gibiydim zaten ama anneciğimin dinlenmeye ihtiyacı olduğunu çok iyi bildiğim için hastalığımı gizleyerek yazlığa dönmesini sağladım. Son derece hareketli bir Cuma gecesinden sonra C. tesi ve Pazar günü geç saatlere kadar çalışacak "babiçko"muzu uyandırdık sabahın kör saatinde. Giyindi ve gitti babamız... Ve işte yalnız kalmıştık ana-oğul... 15000 kere evi turladıktan, 20000 kere mızmızlandıktan sonra aklıma, o sırada son derece şahane sandığım bir fikir geldi, "dışarı çıkalım, hava güzel nasıl olsa" dedim... Aaaaaah aaaaah puseti aşağıya indirmek ve 600 mt yürüyüp dil dışarda bir şekilde kendini bir alışveriş mağazasına atıvermek ne kadar güzel bir fikirmiş sonradan anladım. İçeri girdiğimizde herşeyin güzel olacağına dair hala umutlarım vardı, kararlıydım, iyice yorup öyle götürecektim eve. Önce bir mağazaya girdik (ismi lazım değil) ben öte-beri bakarken bir de baktım benim tosun çoktaaan şahlanmış pusetin içinde inmeye çalışıyor. Baktım durum ciddi, hemen alacaklarımı alıp üst kata çıktım. Yemek katında çok fazla şamata olur diye heveslendim. Bir hamburgercinin yanında duran kaydırakları falan görünce bizim minik MİDİLLİ gene şahlanmaya başladı, aldım hemen istediği herşeye bindirdim. Tam da arkamızda duran jetonlu mekanizmaları görememişim meğer, bizimki hemen gösterdi :) 3-5 jetonla konuyu halletmeye çalıştım ki, ne mümkün, inmek bilmiyor, bağırıyor (hem de ne bağırmak) kandıra kandıra indirip pusete koyduğum gibi ışık hızıyla oradan uzaklaştım. Tek dileğim kendimi eve atmaktı, öyle yaptım.
Hasta hasta hem Rüzgarı zapdetmeye, hem dinlenmeye, hem herşeye yetişmeye çalışmak çok da akıllıca değilmiş demek ki, sonradan anladım. Cumartesi bol yorgunlukla geçti gitti derkeeeeeeeeeeeeeeeeen, Pazar sabahı yine yorgun bir geceden kalma sersemlikle 2. uykusuna yatırdım Rüzgarı... Ben de cici odada TV izleyip şekerleme yapmaya çalışıyorum, aradan 1 saat falan geçti yanılmıyorsam: KÜTTTTTTTT diye bir ses geldi :( ardından derin bir çığlık... Hemen anladım, canımıniçi düşmüştü... Belimden bir şırıngayla ilaç enjekte ettiler sanki hem 1 saniyede yanına koşmuş hem de hiçbir uzvumu hissetmemiştim koşarken. Allah düşmanıma yaşatmasın! O ağlarken onu susturmaya ve soğuk kanlı davranmaya çalıştım, hıçkırıklarından küçücük omuzları sallanıyordu, o kadar yazıktı ki... Çocuk tabii en nihayetinde, dikkatini hemen dağıtabildim ve oynamaya başladı kendi kendine; işte artık beni durdurmanın imkanı kalmamıştı. Sinirlerim öyle bir boşaldı ki, uzun zamandır böyle birşey yaşadığımı sanmıyorum, hatta hiç yaşamadım diyebilirim. Öyle tuhaf birşey ki ona birşey olabilir düşüncesini bile aklından geçirmek, insana çok rahat aklını kaybettirebilir. Allahıma şükür ki çok ucuz atlattık, hemen oğlumu düşüren beşiğin icabına baktım tabiii.... Sonrasını tahmin edersiniz, ağlama krizleri, kaybetme korkusu, son derece ağır bir grip gecesi, kabuslar, kan-ter içinde titremeler...vs
Dün işe bile gidemedim, siz hesap edin işte...! Aklımda sürekli aynı ses, aynı görüntü... Başa çıkabilmeliyim artık, unutmalıyım ama unutmamam gereken birşey var "oğlum büyüdü" ve 1 saniye bile olsa gözümü ondan ayırmamam gerekiyor. En kıymetlim, biriciğimi bana bağışladın Allahım, şükürler olsun.....
Cuma günü aşı yapılmış Ballı bademi getirdi annem akşamüstü saatlerinde, hafif hasta gibiydim zaten ama anneciğimin dinlenmeye ihtiyacı olduğunu çok iyi bildiğim için hastalığımı gizleyerek yazlığa dönmesini sağladım. Son derece hareketli bir Cuma gecesinden sonra C. tesi ve Pazar günü geç saatlere kadar çalışacak "babiçko"muzu uyandırdık sabahın kör saatinde. Giyindi ve gitti babamız... Ve işte yalnız kalmıştık ana-oğul... 15000 kere evi turladıktan, 20000 kere mızmızlandıktan sonra aklıma, o sırada son derece şahane sandığım bir fikir geldi, "dışarı çıkalım, hava güzel nasıl olsa" dedim... Aaaaaah aaaaah puseti aşağıya indirmek ve 600 mt yürüyüp dil dışarda bir şekilde kendini bir alışveriş mağazasına atıvermek ne kadar güzel bir fikirmiş sonradan anladım. İçeri girdiğimizde herşeyin güzel olacağına dair hala umutlarım vardı, kararlıydım, iyice yorup öyle götürecektim eve. Önce bir mağazaya girdik (ismi lazım değil) ben öte-beri bakarken bir de baktım benim tosun çoktaaan şahlanmış pusetin içinde inmeye çalışıyor. Baktım durum ciddi, hemen alacaklarımı alıp üst kata çıktım. Yemek katında çok fazla şamata olur diye heveslendim. Bir hamburgercinin yanında duran kaydırakları falan görünce bizim minik MİDİLLİ gene şahlanmaya başladı, aldım hemen istediği herşeye bindirdim. Tam da arkamızda duran jetonlu mekanizmaları görememişim meğer, bizimki hemen gösterdi :) 3-5 jetonla konuyu halletmeye çalıştım ki, ne mümkün, inmek bilmiyor, bağırıyor (hem de ne bağırmak) kandıra kandıra indirip pusete koyduğum gibi ışık hızıyla oradan uzaklaştım. Tek dileğim kendimi eve atmaktı, öyle yaptım.
Hasta hasta hem Rüzgarı zapdetmeye, hem dinlenmeye, hem herşeye yetişmeye çalışmak çok da akıllıca değilmiş demek ki, sonradan anladım. Cumartesi bol yorgunlukla geçti gitti derkeeeeeeeeeeeeeeeeen, Pazar sabahı yine yorgun bir geceden kalma sersemlikle 2. uykusuna yatırdım Rüzgarı... Ben de cici odada TV izleyip şekerleme yapmaya çalışıyorum, aradan 1 saat falan geçti yanılmıyorsam: KÜTTTTTTTT diye bir ses geldi :( ardından derin bir çığlık... Hemen anladım, canımıniçi düşmüştü... Belimden bir şırıngayla ilaç enjekte ettiler sanki hem 1 saniyede yanına koşmuş hem de hiçbir uzvumu hissetmemiştim koşarken. Allah düşmanıma yaşatmasın! O ağlarken onu susturmaya ve soğuk kanlı davranmaya çalıştım, hıçkırıklarından küçücük omuzları sallanıyordu, o kadar yazıktı ki... Çocuk tabii en nihayetinde, dikkatini hemen dağıtabildim ve oynamaya başladı kendi kendine; işte artık beni durdurmanın imkanı kalmamıştı. Sinirlerim öyle bir boşaldı ki, uzun zamandır böyle birşey yaşadığımı sanmıyorum, hatta hiç yaşamadım diyebilirim. Öyle tuhaf birşey ki ona birşey olabilir düşüncesini bile aklından geçirmek, insana çok rahat aklını kaybettirebilir. Allahıma şükür ki çok ucuz atlattık, hemen oğlumu düşüren beşiğin icabına baktım tabiii.... Sonrasını tahmin edersiniz, ağlama krizleri, kaybetme korkusu, son derece ağır bir grip gecesi, kabuslar, kan-ter içinde titremeler...vs
Dün işe bile gidemedim, siz hesap edin işte...! Aklımda sürekli aynı ses, aynı görüntü... Başa çıkabilmeliyim artık, unutmalıyım ama unutmamam gereken birşey var "oğlum büyüdü" ve 1 saniye bile olsa gözümü ondan ayırmamam gerekiyor. En kıymetlim, biriciğimi bana bağışladın Allahım, şükürler olsun.....
1 yorum:
AHH Canım ya, kıyamam ben ona ve sana.
Yorum Gönder