Evet, biliyorum çok beklettim.. BaLLım'la vakit geçireyim, hasret gidereyim; ZuhaL Olcay' dan bahsedeyim, tanışayım, röportaj koparayım derken neredeyse bir ay geçti bu yazıyı yazmak için :/ kusuruma bakmayın artık. Hem zaten fotoları iş yerindeki PC ye yüklemek bile çok zamanımı aldı (sonuç harika oldu tabii) fotolar o kadar güzel ki ne demek istediğimi hemen anlayacaksınız. Bu başarılı fotoları çeken arkadaşımız Ferhat KALA' ya yine sonsuz teşekkürler.
5 arkadaş çıktığımız yolculuğun rüya gibi geçeceğini biliyorduk ama bu kadarı kimsenin aklına gelmemişti. İstanbul gibi bir şehirden sonra her yer bize güzel gelebilecekti ama gördüğümüz manzara karşısında cennetin bu dünyada da var olabileceği düşüncesine kapıldık ister istemez.
Önce Trabzon'da aldık soluğu, ben tabi içim burkularak indim uçaktan. Bir yanım hep eksikti çünkü BaLLımı annemle bıraktığım için. Trabzondan Maçka' ya giderken kaç kere dehşete düştüğümüzü hatırlamıyorum güzellikler karşısında. Nehir kenarında yaptığımız kahvaltı ağzını sulandıracağı için ayrıntıya inmiyorum.
Derken Sümela' da aldık soluğu... Allahım, o nasıl bir güzellikti. Rahibelerin o manastırda neler hissettiğini düşünmek hiç de zor olmadı açıkçası :) o gece bir aile pansiyonunda harika bir evde kaldık. Eşimin doğum gününü kutladık hep birlikte (28 Haziran gecesi dokunaklı bir konuşma yaparak hediye işini ört bas etmeye çalışmamı saymazsak gayet güzeldi)
Sabah uyandıktan sonra, kiraladığımız arabayla dooooğru Ayder' e gittik ve ağaç evimize yerleştik. Evin etrafındaki manzara akıllara durgunluk verecek cinstendi.
Yukarı Kavron Yaylası' na çıkarken kaç kere durup çiçek kokusuna indiğimizi hatırlamıyorum inanın. Bir çiçekçi dükkanının bile öyle kokabileceği aklınıza gelmez. Her yerde akan sular, çağlayanlar, yemyeşil orman, ciğerleri yakan oksijen.... Yani kısacası İstanbul'da olmayan herşeye rastlanabiliyor Karadeniz'de. Yukarı Kavron çok şirin bir yer ve sis topağının içinde kalıveriyorsunuz aniden. Kaç saat yürüyüp de oralardan daha yukarı çıktık ve bunu neden yaptık hiç hatırlamıyorum. Tamamen doğanın büyüsüne kapıldık, sürü psikolojisiyle hareket ettik.
Eşlerimizin iştahının 10 kat artması dışında endişelenecek birşey yoktu o zamana kadar :)) guymak üstüne guymak yendi sofralarda (Biz yiyemedik doğrusu) eve döndüğümüzde bile eşim küçük bir tereyağ topağı gibi kokuyordu inanır mısınız? :))
Bir sonraki gün Ovit Yaylasına bulutların da üzerine çıktık ama bütün macera Soğanlı dağında başladı. Bayburt dönüşü (bunca gezmek arasında dost ziyareti kusur kalmasın diye oraya da gittik) saat gece 21.30 civarında uçurumlu patika yolundan, neredeyse ağlaya ağlaya çıktığımızda inişin daha da korkutucu olabileceğini düşünememiştik ve bu kabus 4-5 saat sürdü. Yaşadığımız dehşeti anlatmamın imkanı yok :( bu konuyu kısa tutmak istiyorum, zira aklıma geldikçe çocuğumu bir daha göremeseydim napardım düşüncesine kapılıyorum :/ o derece yani...
Gezimizin son durağı Uzungöl'dü ve beklediğimizin dışında birşeyle karşılaştık. Kaldığımız ev harikaydı ama doğasıyla oynanmış, farklı düşüncelerle yaklaşılmış bir manzara görmek onca güzellikten sonra bizi yıktı diyebilirim. Son durak Trabzondu ve bir haftalık macera böylece sona erdi.
Anlatmakla başa çıkamayacağım bir sürü olayı ve konuyu es geçmemin nedeni sizi sıkmamak.. Yoksa oku oku bitiremeyeceğiniz bir yazı olurdu Karadeniz. Bence yazmak yerine sizi fotoğraflarla baş başa bırakmalıyım....
Bu geziden çıkan yorum: Kimse çocuğunu bırakıp geziye falan gitmesin, cennet gibi yerler de görseniz BaLLınız yanınızda olmadıkça herşey boşşşşşş :/
Karadeniz Bed@rdem'i... :))
Kocaların en BaLLısı...
Zilkale...
Ayder' deki evimiz desem....!
Nasıl bir deliyim ama ben yaaa...? :)))
Hamsiköy'de sütlaç molası...
Sümela...
Gezginler...
5 arkadaş çıktığımız yolculuğun rüya gibi geçeceğini biliyorduk ama bu kadarı kimsenin aklına gelmemişti. İstanbul gibi bir şehirden sonra her yer bize güzel gelebilecekti ama gördüğümüz manzara karşısında cennetin bu dünyada da var olabileceği düşüncesine kapıldık ister istemez.
Önce Trabzon'da aldık soluğu, ben tabi içim burkularak indim uçaktan. Bir yanım hep eksikti çünkü BaLLımı annemle bıraktığım için. Trabzondan Maçka' ya giderken kaç kere dehşete düştüğümüzü hatırlamıyorum güzellikler karşısında. Nehir kenarında yaptığımız kahvaltı ağzını sulandıracağı için ayrıntıya inmiyorum.
Derken Sümela' da aldık soluğu... Allahım, o nasıl bir güzellikti. Rahibelerin o manastırda neler hissettiğini düşünmek hiç de zor olmadı açıkçası :) o gece bir aile pansiyonunda harika bir evde kaldık. Eşimin doğum gününü kutladık hep birlikte (28 Haziran gecesi dokunaklı bir konuşma yaparak hediye işini ört bas etmeye çalışmamı saymazsak gayet güzeldi)
Sabah uyandıktan sonra, kiraladığımız arabayla dooooğru Ayder' e gittik ve ağaç evimize yerleştik. Evin etrafındaki manzara akıllara durgunluk verecek cinstendi.
Yukarı Kavron Yaylası' na çıkarken kaç kere durup çiçek kokusuna indiğimizi hatırlamıyorum inanın. Bir çiçekçi dükkanının bile öyle kokabileceği aklınıza gelmez. Her yerde akan sular, çağlayanlar, yemyeşil orman, ciğerleri yakan oksijen.... Yani kısacası İstanbul'da olmayan herşeye rastlanabiliyor Karadeniz'de. Yukarı Kavron çok şirin bir yer ve sis topağının içinde kalıveriyorsunuz aniden. Kaç saat yürüyüp de oralardan daha yukarı çıktık ve bunu neden yaptık hiç hatırlamıyorum. Tamamen doğanın büyüsüne kapıldık, sürü psikolojisiyle hareket ettik.
Eşlerimizin iştahının 10 kat artması dışında endişelenecek birşey yoktu o zamana kadar :)) guymak üstüne guymak yendi sofralarda (Biz yiyemedik doğrusu) eve döndüğümüzde bile eşim küçük bir tereyağ topağı gibi kokuyordu inanır mısınız? :))
Bir sonraki gün Ovit Yaylasına bulutların da üzerine çıktık ama bütün macera Soğanlı dağında başladı. Bayburt dönüşü (bunca gezmek arasında dost ziyareti kusur kalmasın diye oraya da gittik) saat gece 21.30 civarında uçurumlu patika yolundan, neredeyse ağlaya ağlaya çıktığımızda inişin daha da korkutucu olabileceğini düşünememiştik ve bu kabus 4-5 saat sürdü. Yaşadığımız dehşeti anlatmamın imkanı yok :( bu konuyu kısa tutmak istiyorum, zira aklıma geldikçe çocuğumu bir daha göremeseydim napardım düşüncesine kapılıyorum :/ o derece yani...
Gezimizin son durağı Uzungöl'dü ve beklediğimizin dışında birşeyle karşılaştık. Kaldığımız ev harikaydı ama doğasıyla oynanmış, farklı düşüncelerle yaklaşılmış bir manzara görmek onca güzellikten sonra bizi yıktı diyebilirim. Son durak Trabzondu ve bir haftalık macera böylece sona erdi.
Anlatmakla başa çıkamayacağım bir sürü olayı ve konuyu es geçmemin nedeni sizi sıkmamak.. Yoksa oku oku bitiremeyeceğiniz bir yazı olurdu Karadeniz. Bence yazmak yerine sizi fotoğraflarla baş başa bırakmalıyım....
Bu geziden çıkan yorum: Kimse çocuğunu bırakıp geziye falan gitmesin, cennet gibi yerler de görseniz BaLLınız yanınızda olmadıkça herşey boşşşşşş :/
Karadeniz Bed@rdem'i... :))
Kocaların en BaLLısı...
Zilkale...
Ayder' deki evimiz desem....!
Nasıl bir deliyim ama ben yaaa...? :)))
Hamsiköy'de sütlaç molası...
Sümela...
Gezginler...
5 yorum:
memleketim diye demiyorum ama trabzon bi başkadır...sümelasıyla, heran karşınıza çıkabilecek şelaleri, muhteşem doğası ve havasıyla müthiştir...
bende geçtiğimiz yaz bütün tatilimi karadenizde geçirdim...tek üzüntü duyduğum konu ise, uzungöl gibi bir doğa harikasının, bazı insanların para kazanma hırsına deforme edilmiş olmasıydı:(
ama ne olursa olsun karadeniz her halükarda muhteşem bi yer...bunu yaşayarak görmüş olman beni çok sevindirdi canım :)
ps: bu arada Allah seni bidaha ballından ayırmasın :)
Ne keyifli bir maceraymış,hep gel bizim buralara ,buralar çok güzeldir,insan bir müddet sonra uçurumlu yollarada alışıyor....
MOMOL cum
hakkaten harika bir memlekette yaşadığımızı bir kez daha anlamış oldum. Ağzın bal yesin (BaLLımla ilgili duan için)
Elif..den
keyifli ama korku dolu maceraları yaşamak için biraz yaşlandım galiba :/
Çok özendim yaa bende gezmek görmek istiyorum :) Hatta tek işim gezmek olsun istiyorum o derece ama tabii maalesef olamayacak gibi...
Karadenizi zaten çok çok merak ediyorum,belki tayinim çıkar oralara ya belli olmaz dimi,kpss açıklanmadan önce hala biraz hayal kurabilirim belki :)
Yazınızı okuyunca hasretim ve Karadenizli olarak gururum kat kat arttı.Memleketimi çok seviyorum fakat bir de böyle beğenildiğini(ki beğenilmemesi imkansız) görünce çok daha mutlu oluyorum.Teşekkürler.
Yorum Gönder