31 Aralık 2009 Perşembe
Hep MUTLU OluN... HeP HUZURLU....
2010 YILI,
MÜTHİŞ SÜPRİZLER,
HEYECAN VERİCİ SAATLER,
SAĞLIKLI, BEREKETLİ GÜNLER,
BOL BOL ÖPÜCÜKLER GETİRSİN...........
TÜM SEVGİMİZLEEEEE...............
30 Aralık 2009 Çarşamba
ZaMaN Gidiyor.. GeLen Var mı?

Kaleme aşık, kağıda muhtaç bir yıl diliyorum en çok kendim için...
Hani şu yeni annelerin emziremedikleri sütler şişirir ya memelerini boğazına kadar, emzirsen bebek emmez, boşaltmak istesen için öyle bir acı verir ki sıkıştırıp boşaltamazsın. Hem dayanılmaz bir acı, hem nefessiz bırakan ateş hem de bütün hücrelerini kaplayan muazzam bir basınçla kalakalırsın.
Hah işte, tam da öyle son zamanlarda içimin yazıları. Bir o kadar acı veren ve bir o kadar boşaltmakta müşküle düştüğüm... İçimi boşaltabileceğim, özgürce zehrimi akıtabileceğim, yazdıkça çoğalabileceğim, çoğaldıkça paylaşabileceğim bir güzel yıl istiyorum uydurma noel babadan :)
Sonra tabi BaLLım'lı zamanlarda tadımlık değil doyumluk saatler, mutlu gülücükler... Ailece huzur istiyorum be kardeşim! Kalbimi taşıran aşkın sıcaklığı, heyecan içinde beklenen seyahatler, umulmadık süprizler ve daha arsızca bir dolu şey için çarpıyor çılgın yüreğim... Diliyorum hepimiz için...
senin için,
benim için,
onun için...
MUTLU YILLAR DİLİYORUM ....
24 Aralık 2009 Perşembe
GüRgüR "BABA"...

Nasıl çocuklaşırmış insan, nasıl titrek bir çığlıkla yumarmış gözlerini unutmuşum. En korktuklarımla, en görmek istemediklerim arasında nasıl silikleşmişim o gün fark ettim.
Canım oğlum korksun istemem GüRgüR BaBa' nın naralarından ama gel gör ki yıllar geçse de durduramayacağımı anladım bu anlatamadığım iç ağlamasını...
Anlatmaya fırsat bulamadım sana korkularımı,
korkular kolay dile gelmez bilirsin... Anlatamaz insan içini titretenleri ağız dolusu. Utanır, çekinir, küçük düşmesin için susar aslında.
Şimdi sen bil istedim,
sen benim gibi korkma istedim kısaca...
Ne zaman gökyüzü aydınlanır şimşek çarpıntısıyla, deli bir yağmur başlar hani, avaz avaz bağırmaya başlar bulşutların daha üstündeki GürgüR BaBa; işte o zaman başlar içimde yetiştirdiğim minik kuş çırpınmaya...
Bir şimşek aldı onu benden daha 23 yaşında,
dünya tatlısı, BaLLı BABAM...
Çocuk denen yaşta bir şimşek ışığında terk etmiş bizleri güzel yürekli KOCA ADAM...
6 aylık bebeği, yüzüne bakmalara doyamadığı küçük karısı ve baldan tatlı baldızıyla yaşadığı eve 22 Mayısta düşmüş yanan ateş...
Oracıkta yığmış adamı, tam da evinin karşısında...
Bir ağaç altında....
Daha 23 yaşında...
GüRgüR Baba...
Neden diye sormuyorum artık, sen de sorma...
Gideli yaşım kadar olmuş...
onsuz 31 yıl...
Şimdi ne zaman bağırırsa gökyüzü, ne zaman ışıldarsa alev alev,
kadın der ki,
23 yaşında bir KOCA ADAM daha devrildi ağaç altında....
Bu yüzden sıkışır yüreği,
hep ağlar gözleri...
Merak etme, iyiyim ben.. ama korkarım her sağanakta... HALA ve DAİMA......
18 Aralık 2009 Cuma
YaĞmurLa DaLga GeÇMe/K...

Sen sen oL yağmurla dalga geÇme...
Nasıl bir güce sahip olduğunu anLamak için seni iliklerine kadar titretmesini Bekleme...
Her yağmur Birşeylerin habercisidir çünkü...
Birşeyler temizLeniyordur, biRiLeri kirLeniyorduR...
SevgiLiLer ayrıLıyordur belki bir yeRLerde,
SevGiler büyüYordur,
YürekLer eziLiyordur,
BebekLer doğuyoRdur,
BiRileRi ÖLÜYORDUR belki gökgürüLtüsünde,
KoRkulaR çoğalıyoRdur...
Ama MuTLaKa biRşeyleR oLuyorduR...
SeN sakın YaĞmuRu KüÇümseme...
YağmuRLa daLga geÇme.....
16 Aralık 2009 Çarşamba
Ne GünLerden HabeRim Var, Ne SaatLeriN AyaRı...
daha önceleri yaşadığım güzelliklere toprağı kazarak ulaşabiliyorum nerdeyse...
Düşünsene,
sen ne kadar iyi olursan ve ne kadar sevgi dolu olursan ol,gözü dönmüş sevigisiz bir manyak gelip herşeyi kırıp döküyor ve sen ona laf söylemekle kırılıp dökülenleri toplamak arasında sıkışıp kalıyorsun!
Ne demek istediğimi anlamadın değil mi?
Bir gün anlarsın.....
Herşey bir tarafa dün derginin 30. sayısı için Erol Günaydın abimizle röportaja gittim :)
Nasıl bir terapi oldu benim için bilemezsin. 1933 doğumlu bir adamın nasıl olurda bu kadar sevgi dolu olduğuna şaşarsın. Tanısan, onun gibi olmak için dua etmeden duramazsın. İşin sırrını sordum tabii hemen, "n'oluyo, nasıl oluyo Allaşkına" dedim.
Kocaman gülümsedi, ısırılacak yanaklarla...
" birşeyi sevmek lazım, severek güne başlamak lazım... Bir ağacı, bir hayvanı, güneşi, bulutu, yağmuru, hatta bir şarkıyı severek... Şu içimizde zaten varolmuş sevgiyi açığa çıkarıp insanlara dağıtmak lazım, gülümsemek lazım ağız dolusu" dedi. Ve röportaj boyunca gülümsedi inanır mısın?
8 Aralık 2009 Salı
Gece, Papatya ve Yaz(ama)maK ÜzeRine....

7 Aralık 2009 Pazartesi
GerÇeK...

Gel şimdi otur karşıma,
sana hayatın sırrını vereceğim.
Sen sen ol, kimseye anlatma sırlarını, içinin acısını. Kendi cehenneminde kavrul ama yine de gülümse. İçin acıdan böğürse de SUS!
Geçecek de, daha neler atlatmadın ki?
İçini döktüğünü sandığın, fikir verirse daha kolay atlatacağını düşündüğün insan öyle bir oyun oynar ki günün birinde sana, öyle bir yarı yolda bırakır, öyle çok yakar ki canını diğer acılarını unutur onunla yanmaya başlarsın.
29 Kasım 2009 Pazar
İYİ Kİ....
25 Kasım 2009 Çarşamba
GiTTim-GeLdiM...
Nasıl özledim bilsen...
Sana hiç bahsetmemiştim daha önce annemin kardeşlerinden : ) tetemler (teyzemler yani) ve dayım...
Annemler 5 kardeşler, annem en büyüğü,
4 numara Konya'daki Nasyas Tetem...
3 numara Edirne'deki ÇiLLi Tetem... (sana bugün bu tetemden bahsedeceğim)
2 numara Almanya'daki Virjin Tetem...
1 numara Kırklareli'nde Kota Dayım... :))
Bu beş kerdeşler birbirinden o kadar farklı ki, her biri o kadar farklı yeteneklere ve zevklere sahip ki görsen kardeş olduklarına çok fazla inanmazsın. Birbirlerine son derece bağlı, birbirleri için herşeyi yapacak cinsten ilişkileri var. Günümüzde çok görülmeyen bir durum anlayacağın...
Bu benim ÇiLLi tetem var ya, küçüklüğümden beri deli gibi özendiğim bir kadın... Görsen marjinalliklerle ve kendine has tarzıyla herkesin gönlünde neredeyse bir numara. Her yetenek var kendisinde, özellikle insan ilişkileri öyle kuvvetli ki çevresine ve onu sevenlere salya akıtmamak imkansız. Tabi ben çok küçük bir kız çocuğuyken ne kadar sevildiği beni çok ilgilendirmiyordu, tek bildiğim bütün tetelerimin beni sevmek konusunda birbiriylr yarıştığıydı.
ÇiLLi tetem sağlıkçı olduğu için zamanının çoğunu hastanede geçirirdi, onunla olduğum süre içinde kimseyle oynamadığım oyunları oynardık birlikte. Klişe çocuk oyunlarından çok öteydi bizim oyunlarımız, tetem sayesinde yaratıcılığım tavan yaptı diyebilirim.
Hayal oyunumuz saatlerce sürerdi mesela... Aklının almayacağı, sınırların zorlanacağı hayaller kurar, olacağına birbirimizi inandırırdık. Öyle iyi hissetirirdi ki, oyun bitse bile yüzümde donup kalırdı gülümsemeler.
13 Kasım 2009 Cuma
SevinçLi BiR TeLaŞ...

Ayağa kalkıyorum yavaş yavaş...
Bütün taşlarını ayıklıyorum içimin, arınıyorum...
BaLLı BadeM'imin büyürken aklımıza bıraktığı şaşkınlığın tadını çıkarıyorum...
Neler neler öğrendi bilseniz, hangi birini anlatsam;
@ bas bas bağırıp BUUUUUR GUUUUU diyor.
@ boyama kitabında gördüğü herşeyi bazen beden diliyle, bazen anlayamadığımız bir dille adlandırıyor.
@ aydedeyi görünce hemen "-aydede, aybaba" diye tekrarlayarak şarkı söylüyor kendisine :)
@ "ağaç" demeyi öğrenmiş düzgünce, herşeye ağaç diyor
@ otobüsten kim inecek deyince "annieee", ne getirecek deyince "mama" diyor
@ çık çık çık ayyyaaa ayyaaaaa (çık çık çık Allaaah Allaaaaah demek)
@ hadi şarkı söyle dendiğinde hemen "nayy naaaynay" adlı uydurmasyon parçasını söylüyor
@ oğlum poz ver de foto çekeyim dediğim de yapmacık yapmacık ağzını kocaman açarak "ha ha" yapıyor.
@ gitmek lafını duyduğunda, hemen giysilerini getiriyor, üstüne bir de "tıs tıs" diyerek babasının parfüm şişesini gösteriyor. (bu arada tıs derken peltekleşiyor inanılmaz güzel, dili dişlerin arasına sıkıştırarak) :))
@evet demek için kafasını salladığında, balık gibi ağzını da açıp kapatıyor (çok komik) :D
@ çişin var mı annem diye ne zaman sorsam, cevap hep aynı :GOK
@ füüüüüp yapıyor elini ağzına götürerek, anlamı: susadım, su ver!
@ parmağını yere ateş çıkacak hızda sürtüp, yüzünü buruşturarak -oooow diye bize uzatıyor, anlamı: canım acıdı , öp de geçsin :))
@ bırrrn bırrrrrn, anlamı: dışarı çıkalım, belki bir motor görürüz :)
@ annieee, annnieee annnieeeeee..... anlamı: çok sevimliyim, hedi benimle ilgilen :)
@ telefonumu alıp mırıldanarak dışarıya çıkıyor, anlamı: çok yalnızım beni arkadaşlarıma götürün :))
@ kaç yaşındasın diye soruyoruz, o gombaldak işaret parmağını kaldırıp "-biiiiy" diye bağırıyo
@ annane, dede, baba, tete (teyze), haya (hala), babade (babanne) diye durmadan sıralıyo, anlamı: hiç farketmez biri benle oynasın :)
ayyyy, hangi birini saysam şaşırdım... Hem anlatmakla olmuyor, gelin kendiniz görün hazır izine ayrılıyorum :))) beraber tadını çıkarırız kahve kokusunda Badem keyfinin....
Hepinizi sevgimle kucaklıyorum...
11 Kasım 2009 Çarşamba
BiLmiYoRUM...

9 Kasım 2009 Pazartesi
OLMADI...

6 Kasım 2009 Cuma
İZNİNİZLE...

30 Ekim 2009 Cuma
Yağmur,Biz ve Diğer Çocuklar...
Cumhuriyetimize sevinmek, göklerdeki, rengârenk şöleni izlemek, oğlumuzu bayram coşkusunun içine sokmak için Beşiktaş’taydık dün gece. Onuncu yıl marşını kendi diliyle söylemeye çalışan BaLLı, birkaç dakika içinde herkesi etrafına toplamayı (özellikle basını) başardı. Neye uğradığımızı şaşırdık desem yeridir, bayram havası, Rüzgâr havasına döndü bir anda. İki küçük elinde kendi kadar kocaman bayraklarla, zıp zıp marş söyleyen 19 aylık başka bir çocuk göremediler etrafta demek ki?! Ben de görmemiştim daha önce doğrusunu söylemek gerekirse…
Harika bir bayram şamatasının ardından, eve yolculuk…
Camların buğusuna adını yazmayı öğrettim miniğime… Heceleyerek yavaş hareketlerle yazdığım ismine dikkatlice baktı ve kendi küçücük parmaklarıyla taklit etmeye çalıştı usulca. Arabanın içi tarif edemeyeceğim bir duyguyla dolup taştı o anda sanki…
Eşim, oğlum ve ben…
ince ince yağan yağmurda, huzurla soluduk aynı oksijeni,
yorgunluğumuzun keyfini çıkardık,
biz arka koltukta koklaştık, babamız dikiz aynasından katıldı oyunumuza….
--------------------------(-------@
Çocuk sahibi olmak acayip bir iş dostlar,
öyle bir spermin yumurtayı döllemesinden,
cici hamile kıyafetleri giyip, sevimli anne pozlarından,
odasını rengârenk döşeyip, akla gelen her şeyi almaktan çooooook ama çokk öte bir şey!
zaten bir çocuğun annesi-babası… vs olduğunu anlamak için biraz zamana ihtiyacı oluyor insanın. Bir anda algılanacak kadar sığ bir farkındalık değil kısacası.
Anneler şanslı gerçi bu konuda,
Hani şu emzirme işi var ya!
minicik dudakların sevgiye, aileye, sıcaklığa ve süte aç şekilde memeye yapışması…
o ilk bağ… Bir daha ayrılmamacasına…
öyle güçlü, öyle nasıl olduğunu anlamadığın şekilde bir bağlanmak ki,
arttık ÖLÜM ayıramaz, (Allah’ım korusun)
öyle güçlü olursun yani, o kadar yenilmez, o kadar yıkılmaz…
sonra ilk hastalığı, o ilk ateşlenme, o ilk anne çaresizliği,
yıkılmaz dediğim kadın var ya, nasıl titrer yaprak gibi, nasıl ne yapacağını bilmez, nasıl koşar oradan oraya…
o iyi olana, yeniden gülene kadar nasıl içine ağlar kadın, nasıl ısırır dudaklarını, nasıl ömrünü vermek ister bir bakışına.
Sonra kısa süreli ayrılıklar yaşanır ya hani, anne işe gider, çocuk başka bir yere bazen,
aaaaah, ne dayanılmaz bir acı, yokluğu… (Allah’ım ayırmasın)
bir araya geldiğinizde sokup kafanı boynunun içine, mucizelere şükretmek,
ağzının tam da kenarından öpmek,
her yeni kelimesinde titremek,
kısaca çocuk büyütmek… Ne zor iş dostum,
ne kadar muazzam, ne anlatılmaz, ne doyulmaz…..
Öyle kolay değil yani bir insan yetiştirmek,
Siz üzün diye, kalbini kırıp, çekip gidin diye büyütülmüyor hiçbir çocuk emin olabilirsiniz. Hiçbir anne çocuğunu üzecek herhangi bir fikri kafasından geçire geçire büyütmüyor evlatçığını. Olabileceği ihtimalini bile aklına getirmiyor.
Üzdüğünüz insanların da bir anne evladı olduğunu düşünürseniz çok mutlu olurum doğrusu.
Ve o anne ki, size anlatamadığım daha ne duygularla bu yaşlara getirdi gözünden sakındığı, biricik yavrucuğunu.
Bakış açımızı değiştirmeyi başarır ve insanları kendimiz gibi görmek fikrine alıştırırsak bence dünyadaki bütün sorunlar hallolacak,
Bu iş bu kadar basit yani…
Sevmek için biraz daha anlayış, anlayış için biraz daha hassasiyet!
Ben hepinizi önce beni yalnız bırakmadığınız için, sonra da bir evlat olduğunuz için çok seviyor, kocaman öpüyorum….
23 Ekim 2009 Cuma
GeL Cuma....
21 Ekim 2009 Çarşamba
"ANLA"yış


18 Ekim 2009 Pazar
EksiK-GediK...
Hayal ettiğim ne varsa bir bir taşınmakta...
Sussam olmaz, konuşsam asla!
--------(-----@
Ah yavrucuğum, içimin gülen yeri :)
Dehşet içinde izliyor seni sevenler, paniğe kapılıyor mimiklerini görenler...
Sen şimdi anneciğinin sessizliğini oyun sanıp gülmektesin,
anneciğinin hüzünlerinden resimler çizmektesin....
Büyüdüğünde ve bu kelimeleri yan yana gördüğünde, yaptığın resimle karşılaştır anneciğim? Düşündüklerini duvarına as ve asla unutma oğlum,
hüzün resimleri neşeli gibi görünebilir bazen ve insanlar gülümsemeleriyle görünmez kılabilirler gözyaşlarını; sen sakın aldanma ve sevdiğine söyle defalarca:
-Bak yanındayım, olacağım daima!!! sakın çekinme ve omuzumda ağla!
Senin anneciğin de hep senin yanında..........
SEVGİYLE.....
